Gâvur Mahlesi/2. Perde-30. Bölüm: Düğün ve Cenaze
Hüseyin Tepeler 21.04.2024 09:03:34
O yıllarda evin kızını evlendirmek adeta küçük bir cenaze merasimi gibiydi. Kızı komşuya bile verseler, sanki onu bin yıllık yere uğurlarmış gibi üzülürlerdi. Kızın evden çıkması ölüm gibi bir hüzün getirirdi evin sakinlerine ve yakınlarına. “Çeyiz çıkarmak” ve hemen akabinde gelen “kına gecesi” ritüeli, kız evinin hıncahınç dolmasına, erkeklerin beylik sofralarda ağırlanmasına ve her zamanki gibi başrolde olan kadınların ise bir odada saatlerce ağlamasına vesile olurdu. Bir oda dolusu kadın demek, ağıtvari türkülerin yanısıra on kamyon dolusu da espri, ironi, laf atma, kinaye, dedikodu, yani malzeme demekti:
Seyhan Abla: “Eşhan hele acı sana zahmet şu İslim’i götür bi yüzüne gözüne su vur getir, arvat bi gendine gelsin! De yeter ley! Pih! Düğün evinde miyiz ceneze evinde mi? Şşş, İslim!! Kız get bi elini yüzünü yıka, tama hah bize gülera!..”
İslim Abla: “Aaaayy.. Ayyy..”
Seyhan Abla: “Kurzulu kurt! De kağ kız! Eşğan, hadi al şunı! Güler Abla sizin bu hıseti de anlamoma, kına gecesi kız evinin düğünü eğlencesi olır, valla bizim aboşlara kurban olsınlar, Sultan! Kızım! Hele şu teybe bizim kasedi koy! He he onı, kalğın kız! Hadi!”
Seyhan Abla yine yapacağını yapmış, odadaki hüznü yırtarcasına dağıtmış, kızın aile bireyleri dahil tüm davetlileri coşkuyla çiftetelliye kaldırmıştı. Oda bir yandan kahkaha atıp bir yandan da gözlerindeki yaşları silmeye çalışan kadınlar ve dışardan onların seslerini duyup olan biteni görmek için kapı aralığına doluşarak birbirlerini ittiren şaşkın bakışlı miniklerle dolmuştu.
Ağlama krizlerinin ardından kaçınılmaz olan ve kimilerince “sinir bozulması” olarak tarif edilen “ayarsızca gülme” davranışı, bu ekibin olmazsa olmazıydı ve iyi ki de öyleydi. İster cenaze olsun ister kına, konuk oldukları evin hüznüne uzun bir süre eşlik eden bu kadınlar, mükemmel bir zamanlamayla her seferinde keder bulutlarını bir vesile dağıtır, geride rahatlamış, hayatlarına kaldıkları yerden devam eden ev sahipleri bırakarak uzaklaşmayı şiar edinirlerdi.
Güler Hanım: “Haket bunların kızı kaç yaşındaydı huçey?”
Ayşe Teyze: “Kız hiç sorma, daha güççücük, yeni yirmisekizine bastı!”
(Kahkahalar)
Seyhan Abla: “Hele bak Rukiye ablaya, kızını everor diye güve çoğ üzülor, sanki biz bilmoğ!”
İsmihan: “Enişteyi gördünüz demi, andi Cüneyt Arkın, ovvığ, gelin yaşadı..”
Seyhan Abla: “He he, tıpkısının aynısı. Cüneyt Arkın’ın suratına kürekle vurılmış hali!”
Ayşe Teyze: “Valla ben küreğe varırım bu herife varmam!”
(Kahkahalar)
Eşhan Abla: “Kürek eyi eyi, bu ney? Mina cınevor! Pih!”
(Kahkahalar aniden kesilir)
Seyhan Abla (Yanındakilere fısıldayarak): “Sen önce gendi evindeki eyişe bak..”
(Kahkahalar.. Ve o gürültünün içinden gülerek eşlik etmek isterken duruma anlam vermeye çalışan Eşhan’ın sesi yükselir:)
“Ney? Ne dedi? Hele bi süsın kız.. Ne dedi?”
Seyhan Abla (hınzır gülüşüyle): “Yusuf Eyişte, şey işte, enişte, o nasıl diyom? Yaşor mu daha?”
(Daha büyük kahkahalar)
Eşhan Abla (vuracağı lafın mevcut kahkahaların içinde eriyip gitmemesi için bir süre bekler ve) : “Valla en son şevi çuni sizin evden çıkarken görmüşler, sen söyle nasıl!”
Kahkahaların ayarsızlığını (!) fark eden Güler Hanım yine herkesten erken toparlanarak olaya müdahale etti:
“Hele neyse neyse, İsmihan sen yarın düğünde ne giyecen?
Kadınların gizli bir alfabesi vardır.. Mesajı alan ekip derhal sakinleşip ev sahibesinin yadırgayan bakışlarından gözlerini kaçırarak ani bir sessizliğe büründü.
İsmihan Abla: “Valla lacivert bluz altına da siyah eteğimi giyerim. Niye sordun ki abla?”
Güler Hanım: “Hee.. O zaman acı senin şu beyaz ayakkabılarını bizim Gönül’e verirsin? Ona bi elbise diktim, yarın düğünde onu giysin..”
İsmihan Abla: “Veririm de, Gönül o kadar büyüdü mü kız?”
Güler Hanım: “Büyümüş ablası, benimkiler olmuyor valla. Şimdi yenisini de almayalım bi düğün için..”
Güler ablasının kocasının yokluğunda yaşadığı garibanlığın ezikliğini daha fazla hissetmesine gönlü razı olmayan Seyhan hanım, henüz birkaç saniye önce sakinleştirilmiş güruhu tekrar güldürme pahasına konuyu dağıttı:
“İsmihan ablanın ayakları da mübarek fırıncı küreği gibi, anca Gönül kızım yarın ayakkabının ucuna topuğuna yarım kilo da pamuk depsin!”
İsmihan Abla: “Yanın yere gele, ikimizde otızdokız giymoğ mı? Beni niye zaklanon?”
Gidişata ve sebeplere hakim olan diğer kadınlar da orantılı, sempatik ve masum gülüşlerle bu dengeye katkı sundular.
(O SIRADA MAHALLENİN GENÇLERİ)
Hüseyin: “Barış olım acı yavaş ol yavaş, sana ne olor? Sanki bunun ablası evlenora!”
Selçuk: “Tavatsız işte.. Şşş, Baro! Olım gendine gel gendine!”
Barış: “Size ney olım? Size ne dert düşor?”
Erdal: “E ka beleş ya, adam gendinden geçti.. Şşş! Heyy! Barış!”
Abidin: “Olım adama karışmayın laa, aşık olmış bilmonız mı?”
Hüseyin: “Gene mi? Bu sefer kime olım? La Barış bi bana aşık olmadına!”
Zeynal: “Tabii ya! Sana göre ne var? Bi ben aşık olmadım sana!”
Hüseyin: “Kim ne yapsın olım beni.. Laf..”
Selçuk: “La de yiri, sen de.. Sanki bilmoğ. Şu yeni gelen, neydi Sedef miydi Selin miydi Sezen miydi neydi?”
Hüseyin: “Çüş! Telefon rehberi mi okuyon olım?”
Selçuk: “Kıvırma olım! O da aşık değil mi sana?”
Hüseyin: “O da! Lafa bak! Kim aşık ki o da aşık? Hem nerden çıktı bu aşk yine?”
(Hep bir ağızdan) : Sendeeen..??
Tabii ki ondan çıktı.. Aşkın bey efendisinden..
>>>>> DEVAMI HAFTAYA