Testi Kırılmadan..
R. Ferhat VURAL 15.09.2024 12:04:52
Toplumdaki yozlaşmanın, çürümenin önemli nedenlerinden biri de, eline salahiyet geçen insanların her şeyi kendilerine helal başkasına haram kılmasıdır. İnsanların zihnine de şöyle sakat bir anlayış yerleşmiştir. Herhangi ahlakdışı bir fiilde,” Canım kim olsa yapar, sanki diğerleri yemiyor muydu, sanki diğerleri çalmıyor mu?” argümanın arkasına sığınarak bir nevi bu çirkinlikleri meşrulaştırma çabalarıdır. Adeta yapılan etik dışı bir işlem bir başkasının yapmasına referans ediliyor. Kötüden örnek olmaz, olmaması lazım.
Vakti zamanında FETÖ’nün zirvede olduğu yıllarda onlara da aynı soruları soruyordum. “Siz sözde Müslümansınız, neden kul hakkına giriyorsunuz, neden yalan söylüyorsunuz, neden sınavlarda soru çalıyorsunuz, neden baskıyla gazete satmaya çalışıyorsunuz… “verdikleri cevap “Alnı secdeye değen insanlara yapıyoruz, sanki komünistlere mı yapıyoruz” idi. Devran döndü benzer soruları AK Partililere de sordum, onlarında verdikleri cevap pek farklı değildi.
Belediye başkanlarımız seçilmeden önce kulağa hoş gelen vaatler dizerler. Neler yok ki bu vaatler arasında. “Şeffaf belediyecilik, hesap verilebilirlik, adalet, liyakat, hizmet, eleştiriye açıklık vs.” Ne yazık ki seçildikten sonrada bambaşka bir insan oluveriyorlar. Tahammülsüz, bencil, kibirli..
Yerel seçimlerin üzerinden yaklaşık 6 ay geçti.
Bazı eleştiriler yapmak için erken olsa da, şimdiden toplum içinde alttan altta bazı homurdanmaların başlandığını belirteyim. Bunların bir kısmı kulaktan kulağa fısıldanırken bir kısım iddialarda sosyal medyada yazılıp çiziliyor. Nedir bu iddialar derseniz, liyakat ve ehliyete bakılmadan sadece kendi partizanlarını işe alması, adrese teslim ihaleler, yakınlarına ait imar değişikleri, ulaşılamaz olması, toplumda pek de makbul görülmeyen kişilerin önemli birimlere getirilmesi vs.
Tabi bu masumane eleştirilerin gündeme gelmesiyle troll ordusu hemen saldırıya geçiyor. (Her partide bunlardan var) savunmaları da diğerlerinden farklı değil. “Öbürleri de torpil yapıyordu, öbürleri de ihaleleri yandaşlarına veriyordu, öbürleri de yakınlarını işe alıyordu vs.” Sanki öbürleri yapınca yargının verdiği emsal karar oluyor.
Bazılarının savunması da akla ziyan, “AKP 20 yıldır yiyor bırakın bunlarda biraz yesin, hakları değil mi?”
Sevgili dostlar, unutulmasın ki, “Diğerleri yeterince yedi biraz da bunlar yesin “diye millet seçmedi bu belediye başkanlarını. Bunlar yemesin, biraz da hakka, hukuka riayet etsinler, ayrımcılık yapmasınlar, adil olsunlar, hizmet etsinler vergilerimizi çarçur etmesinler diye insanlar bu değişimi gerçekleştirdi.
Maalesef ülkemizde eleştiri kültürü yerleşmediği için ve eleştiriden ziyade yalakalık/ yıkama/ yağlama prim yaptığı için eleştirenlere çeşitli kulplar takılıp dışlanır diğerleri de baş tacı edilir. Bugüne kadar bu gelenek bozulmadı!
Rahmetli Aliye İzzet Begovüç, “Ben olsam Müslüman Doğu’daki tüm mekteplere eleştirel düşünme dersi koyardım. Batı’nın aksine Doğu, bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafın kaynağı budur” demişti.
Bu köşenin müdavimleri iyi bilir. Biz hiçbir parti ve kişi ayrımı yapmadan her gördüğümüz yanlışı eleştirmişiz. Eleştiriyoruz ki yanlışlar elensin doğrular ortaya çıksın, eleştiriyoruz ki, ahlak dışılık sıradanlaşmasın!
Bu haftaki yazımızı Nasreddin Hoca’nın testi hikâyesiyle bitirelim
Meşhurdur:
Nasrettin Hoca, suya gönderdiği çocuğun eline testiyi vermiş ve;
“–Testiyi kırmadan getir.” diyerek bir de tokat patlatmış.
Yanındakiler hocaya söylenmişler:
“–Hocam, çocukcağız testiyi kırmadı ki, tokat atıyorsun! Bu yaptığın doğru bir iş değil!”
Hoca istifini bozmadan cevap vermiş:
“–Doğru söylüyorsunuz; ancak testiyi kırdıktan sonra tokat atmanın ne faydası olur?”
Burada tokat, tasvip edilecek bir şey değil tabiî ki. Fakat anlatılmak istenen mesele, son derecede önemli. Çünkü hayatın akışı içinde insanın en çok yaşadığı handikap bu.
Çoklarının ancak testi kırıldıktan sonra aklı başına gelir. O da fayda vermez. Hele ki ömür testisi kırıldıktan sonra yapacak hiçbir şey yoktur.
Sağlıcakla kalın