Sosyal çürüme..


 Misafir Kalem    13.10.2024 09:18:16  


İlahiyatçı- İsmail Kaygusuz

Sosyal çürüme; Bir toplumun ahlaken çöküşü, değerlerinin yitirilmesi ve vicdanının iflasıdır. İnsanlar arasındaki güven duygusunun ortadan kalktığı, bencilliğin ön plana çıktığı ve kötülüğün sıradanlaştığı bir durumdur. Ahlakını, değerlerini ve vicdanını kaybeden bir toplum var olabilir mi?

Aristoteles, "politika" adlı kitabında insanı, sosyal bir varlık olarak tanımlar. Bir insanın yaşamını idame ettirebilmesi için diğer insanlarla etkileşim içinde olması gerekir. Gerek sosyal gerek ekonomik gerekse güvenlik sebebiyle insanlar bir arada yaşamaya mahkumdur. İnsanların biraya gelmesiyle toplumlar meydana gelir. Toplumların oluşmasının sebebi insanların ihtiyaçlarını karşılama zorunda olması ve kendilerine yetememe durumlarıdır.

İnsan öncelikle bir ailede gözlerini hayata açar. Yaşama dair ilk deneyimlerini burada tecrübe eder. Bireyin ilk sosyalleşmeye başladığı yer aile ortamıdır. Çocuk, aile içerisinde bazı uyaranlara maruz kalır. Aile tarafından belli değerler kendisine aşılanmaya başlanır. Bu noktada anne ve babanın tutumu çok kritik bir önem arz eder. Ebeveynler, çocuklarına toplumun genel ahlak kurallarını öğretmek ve çocukların söz konusu ahlak kurallarına uygun davranmasını sağlamakla yükümlüdür. Bir çocuğun hem ruhsal hem de fiziksel olarak yeterince gelişebilmesi için öncelikle sağlıklı bir aile ortamında büyümesi gerekir. Sorunlu aileler, sorunlu çocuklar yetiştirir ve bu sorunlu çocuklar toplumun çürümesinin giden yolları inşa eder. Sosyal çürümeye giden yol ailede başlar. Aile içerisinde sağlıklı ve güvenli bir ortam bulamayan birey huzuru başka yerlerde aramaya yönelir. 

Sosyal çürümenin belli başlı sebepleri vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1- Eğitim

Eğitim; toplumları inşa etmek ve belli davranış kurallarını bireylere öğretmek için kullanılan en etkili yöntemdir. Toplumun huzur ve refahı için toplumun sahip olduğu ahlaki kurallarını her çocuğa etkili bir şekilde verilmesi elzemdir. Bu eğitimin ailede başlayıp okulda devam etmesi gerekir. Okulda verilen eğitimin öncelikle insan odaklı olması, insani değerlerin ön plana çıkarılması ve söz konusu değerleri merkeze alan bir yöntemle uygulanması gerekiyor. Salt akademik başarıya odaklanan ve toplumsal değerlerden kopuk bir eğitim sistemi eksik kalır. Bir çocuğun empati yapabilmeyi öğrenmesi matematik problemi çözebilmesinden çok daha değerlidir. Bir öğrencinin toplumun içinde nasıl davranması gerektiğini özümsemesi Türkçe dersindeki herhangi bir paragraf sorusu çözmesinden daha önemlidir.  İnsani değerlerden bihaber bir nesil akademik olarak başarılı olsa dahi toplum için tehlike arz eder. Çünkü suçun meydana gelmesine sebep olan etkenler akademik başarısızlık değil sosyal ve psikolojik sorunlardır.

2-Ekonomik sebepler

İnsanların hayatlarını idame ettirmeleri için belli bir ekonomik gelirlerinin olması şarttır. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik kriz maalesef sosyal çürümenin sebeplerinden birisidir. İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılamayacak duruma gelmesi kişiyi suça iten motivasyonu sağlar. İnsanlar ekonomik kriz durumlarında kısa yoldan zengin olmanın hayalini kurar. Bu hayalin peşinden gözü kapalı bir şekilde koşan bireyler hayalline ulaşmak için bütün yolları meşru sayar. Bu tür ütopik hayaller hem sahibine hem de kişinin içinde yaşadığı topluma yıkımdan başka bir şey getirmez.  Kişiler arasındaki gelir farkı ve yaşam standartları arasındaki uçurum, bazı bireylerin haksızlığa uğradığı fikrine kapılmasına sebep olabilir. Kendisini daha az eşit hisseden bireyler toplumsal huzuru tehdit edecek noktaya gelir. Bu da sosyal çürümenin bir diğer gerekçesini oluşturur.

3- Adalet duygusunun yok oluşu

Adalet, toplumların temelidir. Adaletin olmadığı bir toplumda suçlular cezasız kalır. Suçluların cezasız kalması ve hukukun üzerine düşeni yapmaması suçlulara güven verir. Bir defa suç işleyen ve cezasız kaldığını gören birey buradan cesaret alır ve daha büyük suçlar işlemesinin önünde bir gerekçe kalmaz. Yasaların ve adaletin yetersiz kaldığı durumlarda insanlar kendi adaletini sağlama yoluna girer. Suçun önüne geçilemez. İşlenen her suç toplumsal çürümeyi hızlandırır. Hukuk insanların birbirlerine ve devlete karşı olan haklarını güvenceye almak zorundadır. Mağdur olan bir kişinin adaletin tam anlamda tecelli edeceğine olan inancının ortadan kalktığı bir yerde sosyal çürümenin görülmesi sürpriz olmasa gerek.

4- Sosyal medya kullanımın artması ile birlikte ortaya çıkan bireyselleşme

Günümüzde internetin yaygınlaşmasının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan sosyal medya kullanımın artması insanların yaşamları üzerinde ciddi anlamda değişikliklere yol açtı. Yazımın başında atıfta bulunduğum Aristoteles eğer günümüzde yaşıyor olsaydı muhtemelen “insan sosyal bir varlıktır" yerine "insan medyatik bir varlıktır " tespitinde bulunacaktı. Çünkü artık sosyallik, yerini medyaya bırakmıştır. Sosyal medyanın yaygınlaşması ile birlikte artık insanlar daha az görüşmeye ve daha az vakit geçirmeye başladılar. Bu da doğal olarak daha asosyal kişiliklere sahip bireylerin artmasına yol açtı. Bununla birlikte insan daha bireyselleşmek ve içine kapanmak zorunda kaldı. Sahip olduğu bütün duygu değişimleri, başa çıkamadığı sorunlar ve tüm psikolojik problemleri kişinin suç işlemesine sebep olan altyapıyı meydana getirir.

Tüm bu saydığım gerekçeler sebebiyle öncelikle bireyler ve daha sonrasında toplumlar ahlaki olarak büyük bir tahribat yaşar. Toplumu oluşturan bireyler birbirlerine yabancılaşır. İnsanların birbirlerine karşı olan saygı, güven ve hoşgörü duyguları ortadan kalkar. Toplum yozlaşmaya başlar. Yozlaşan toplumlar nihai olarak çürümeye başlar. Çürümüş bir toplum olaylara karşı tepkisiz kalır ve zamanla söz konusu toplumunun beyin ölümü gerçekleşmiş olur.

Unutulmamalıdır ki bir ülke için en büyük beka sorunu sosyal çürümeden başka bir şey değildir.

Erdemli kalın