Liderlik ve Yeni Süreç


 Adnan Boynukara    26.01.2025 09:13:23  


Terör gibi manipüle edilme katsayısı yüksek olan bir konunun çözümü için yeni adımlar atmak, çok az liderin gösterebileceği bir kararlılığı gerektiriyor. Yeni girişim, ülkenin iç güvenliği, toplumsal barışı, kalkınması ve dış politikada önüne çıkartılan engellerin aşılması için tarihi bir fırsat sunuyor.

Devletin demokratik dönüşümü, demokratik işleyiş, kalkınma, toplumsal barış gibi birçok meselenin çözülmesinin önündeki en temel bariyerlerden birisi de PKK’nin yürüttüğü terör faaliyetleridir. Konu ülkeyi yönetenler tarafından bilindiği için değişik tarihlerde sorunun çözümü gündeme alınmış, ancak gerekli adımlar atılamamıştı. Meseleyi gündemine alan ve tüm siyasal risklere rağmen gerekli adımları atan Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu. Çünkü Erdoğan toplumun yaşadıklarını biliyordu ve sahici bir siyasal kararlılık göstererek konuyu gündeme taşımıştı. Devlet içi güç dengesinin bürokrasiden yana olduğu 2008 yılı içinde yapılan hazırlık toplantılarında çözüm olasılığı tartışılmış, izlenecek yollar netleştirilmiş ve gerekli adımlar atılmıştı. Belki de ilk kez siyaset kurumunun, bürokratik reflekslere rağmen inisiyatif aldığı ve başbakanın liderlik yaptığı bir çözüm arayışı devreye konuldu.

Çözüm süreci, Türkiye’nin en kritik ve zorlayıcı meselelerinden biri olan Kürt meselesine yaklaşımda önemli bir dönüm noktasıydı. Süreç, terörün sona ermesi, demokratikleşme, kalkınma ve bölgesel huzurun sağlanması adına büyük bir potansiyele sahipti. Ancak çeşitli iç ve dış dinamikler üzerinden manipüle edildi ve olumlu sonuçlanmadı. Olumsuzlukta etkili olan dinamikleri 26 Temmuz 2021 tarihli yazıda tartışmıştık. 

Özellikle 2015 yılında örgütün sergilediği tüm olumsuzluklara, siyasal faturaya ve yapılan yanlışlara rağmen Cumhurbaşkanı’nın yeni bir irade sergilemesi kıymetli. Çünkü terör gibi manipüle edilme katsayısı yüksek olan bir konunun çözümü için yeni adımlar atmak, çok az liderin gösterebileceği bir kararlılığı gerektiriyor. Yeni girişim, ülkenin iç güvenliği, toplumsal barışı, kalkınması ve dış politikada önüne çıkartılan engellerin aşılması için tarihi bir fırsat sunuyor.

Bahsettiğimiz girişim konusunda hakkı teslim edilmesi gereken diğer bir lider ise Devlet Bahçeli. Konuyu gündeme taşıması, kararlı bir biçimde tezlerini savunması ve önerisinin arkasında durması çok kıymetli. Ülkenin geleceği için tarihi bir adım attığı açık. Kimi çevrelerin konuyu magazinsel düzeyde tartışmalarına, politik çıkar peşinde koşanların rahatsız edici ifadelerine ve ideolojik duruşunu sorgulayanlara rağmen terörün kalıcı olarak sona erdirilmesi ve toplumsal barışın pekiştirilmesi, yani barış ve çözüm pozisyonunu koruması çok değerli.

Yeniden Başlamak

Geçmiş çözüm sürecinde yaşanan zorluklar, devlet içi unsurların süreci zehirleme girişimleri, örgütün kirli ilişkileri üzerinden değişen pozisyonu ve dış müdahalelerin etkisi olumsuz sonucun ortaya çıkmasında etkili olmuştu. Bu tür olumsuzluklara rağmen, devamlılık vurgusu yapan devlete anlayışına düşen, geçmişten dersler almak ve daha sağlam bir zeminde geleceği planlamaktır. Şu an yapılan bu. Özellikle Cumhurbaşkanı’nın gösterdiği cesaret ve kararlılık hem önemli hem de benzer süreçlere örneklik teşkil edecek kadar kıymetli. Çünkü çok az lider bu tür bir politik kararlılık ve irade sergileyebilir. Kararlılık ve irade sergilemek ise lider olmak ile parti genel başkanı olmak arasındaki farkın temel göstergesidir.

Gençlerimizin şehit olduğunu unutmadık. Terörle mücadele gerekçesi üzerinden yaşanan hak ihlalleri meselesi gözümüzün önünde. PKK’yla mücadele bahanesiyle, kendi ekonomik çıkarları için kirli örgütler kuran ‘kamu görevlileri’ de aklımızda. Bunların hepsi gerçek. Ancak bu tür durumlarda yapılması gereken, “bir kişi daha hayatını kaybetmesin” hassasiyetiyle davranmaktır. İşte şu an yapılmak istenen de bu. Yani sorunu kalıcı olarak çözmek. Çünkü sorunu geleceğe ‘miras’ bırakmak hem doğru bir yol değil hem de tutarlı bir siyasi tutum değil. Bunu en iyi bilecek kişi Cumhurbaşkanı Erdoğan. Bu nedenle siyasal pozisyonu ve kararlılığı hem üretilme olasılığı olan bahaneleri önleyecek hem de beklenen sonucu almak için çok önemli.

Geleceğe Umut

Lafı uzatmadan şunu söyleyeyim, Türkiye’nin iç sorunlarını çözmesini ve iç tahkimatı sağlamasını, ‘teröre taviz verme’, ‘geri adım atma’, ‘örgütün tezlerine teslim olma’ şeklinde okuyanlar, hem terörün bitirilmesine ilişkin kararlı ve köklü adımları kavrayamıyor hem de bu ülkenin geleceğine dair pozitif bir ufka sahip değil. Çünkü sorunlara çözüm üretmek büyümenin, kalkınmanın ve demokratik güçlü ülke olmanın ilk adımıdır. Aslında sorunları çözmenin bu anlama geldiği, çözüm süreci dönemindeki veriler ve uluslararası ilişki çeşitliği üzerinden de görüldü. O günlerde ortaya çıkan çözüm ihtimali hem coğrafyamızda farklı bir iklim oluşturdu hem ekonomik atmosferi canlandırdı hem de uluslararası ilişkilere yeni bir ivme kazandırdı. Yani var olan ilişkilerin ekonomik zemini tahkim edilmişti ve ülke içi siyasal iklim pozitif ajanda üzerinden işlemeye başlamıştı.

Dolayısıyla PKK’nın silah bırakmasını amaçlayan yeni süreç, yalnızca Türkiye için değil, tüm bölge için bir dönüm noktası olma özelliğine sahip. Bu girişim, terörle mücadeleyi aşarak, insan haklarına dayalı, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir toplumsal barışa giden yolu açabilir. Liderin ve hükümetin kararlılığı, desteği, Türkiye’nin demokratikleşmesi yolunda önemli bir kilometre taşıdır. PKK’nın silah bırakmasına, Türkiye’nin iç güvenliği, istikrarı, bölgesel barış ve sağlıklı uluslararası ilişkiler dinamiği üzerinden bakmak lazım. Ülkemiz ve bölgenin geleceği için kıymetli olan bu girişimin ortaya çıkarabileceği olası olumlu sonuçları 14 Ocak’ta yazmıştık. Kısacası, gelecek için büyük umutlar beselemek mümkün.

Barış İnşa Etmek

Türkiye’nin izlediği dış politika perspektifi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uluslararası ilişkilerdeki yapıcı rolünü teyit ediyor. Afrika’da savaşın eşiğine gelen Somali-Etiyopya meselesinde oynadığı rol, şu an alt çalışmaları devam eden Sudan iç savaşını bitirme çabası, Avrupa’da Rusya-Ukrayna savaşında alınan tutum, Libya’da iç savaşı durduran politikası, Irak’ın iç barışına yönelik girişimleri ve Suriye’de rejimin değişmesinde ana aktör olmak gibi birçok başlık var. Bunların, Cumhurbaşkanı’nı farklı bir lige taşıdığı açık. Bahsettiğimiz çabalar örgütün silah bırakmasıyla desteklenirse, iç barışı inşa etme girişimi üzerinden tarihe geçmiş bir liderden bahsedeceğiz. Hem içeride hem de dışarıda “barışı inşa” imaj tahkim olacak.

Aslında bahsettiğimiz faaliyetler, Türkiye’nin, sessiz, derin ve sükûnetle, ulusal ve bölgesel barış için kendine yakışır bir hakem ve hâkim refleksiyle ilerlediğinin göstergesi. Bunu görmeyenler, anlamak istemeyenler, kavrayamayanlar veya ülkenin varlık iradesine inanmayanlar olabilir. Fakat bu yaklaşımları, var olan gerçeği değiştirmez. Yakın tarihe bakarsak, farklı alanlarda iz bırakan ve tarihe geçen adımların olduğunu görürüz Elbette bu tür adımların hepsi kıymetli. Ancak hiçbirisi, “terörü bitirmek” ve Kürt Meselesi’ni çözmek kadar tarihte iz bırakacak ölçeğe sahip değil. Yani mevcut girişim, Türkiye’deki sorunların “anasını” çözmekle hem siyasi hayatını aşılması zor bir liderlik madalyasıyla taçlandırma imkânı bulacak hem Türkiye liderler tarihinde aşılması zor bir zirveye ulaşacak hem de yüzyıllık sorunu çözmek toplumun gönlündeki yerini de tahkim edecektir.

 

 

 

Hepimiz iyi biliriz ki ülkelerin temel sorunlarını çözen girişimler, süreçler hem lideri farklı bir segmente taşır hem de sürecin içinde yer alan, pozitif katkı veren aktörlerin konumunu taçlandırır ve onları da farklı bir lige taşır. Çünkü halk sorun çözen insanları lider olarak görmek ister. Ayrıca, doğru zamanda doğru işler yapanlar ve doğru yerde duranlar, tarihin çarkını da doğru yöne çevirebilirler. Dolayısıyla süreçte aktif rol alan isimler için de bu girişimin başarılı olması, onları geleceğin kurucu iradesi yapmanın anahtarıdır.

Engelleyici Mazeretçiler

Konuşmanın şehvetine kapılmanın yaygın olduğu ülkemizde, sağlıklı tartışmayı, çözüm üretmeyi ve çözüme ilişkin adımlar atmayı engellemek için özel çaba gösterenler her zaman var. Ancak Bahçeli’nin açıklamasından sonraki üç aylık süreç dikkate alındığında, küçük hesapçılığın ne kadar yaygın olduğu daha iyi görüldü. Tek bir olumlu cümle kurmadan konunun konuşulmasına dahi tahammül edemeyenler, engel olanlar, laf söylemiş olmak için mazeret üretenler, destekliyormuş gibi konuşup kullandığı kirli dille süreci enfekte edenler ve hamaset diline sarılanlar. Kısacası, her türden karşı çıkış. Bu kesimleri gördükçe, Mehmet Akif’in, “Vatan hesabına on parası geçmemiş, bir damla kanı dökülmemiş, bir hizmeti sebketmemiş olduğu halde, ağzını memleketin temiz kan damarlarından birisine yamayarak emmekte bulunan serseri tufeyliler yok mu, işte en sevmediğim bunlardır” ifadesi aklıma gelir. Sorunların çözümüne katkı sunmak yerine engel olanları ve meselelerin miras yoluyla devredilmesini istercesine ayak sürenleri çok güzel tanımlamış.

Yazının tamamı:  https://www.perspektif.online/liderlik-ve-yeni-surec/