Milliyetçilikten Diyaloga: Bahçeli’nin PKK Açılımı Neden Önemli


 Doç. Dr. M. Sadık BEKTAŞ    20.04.2025 10:34:20  


Türkiye’nin yakın siyasi tarihinde Devlet Bahçeli, milliyetçi çizgisiyle ve teröre karşı katı tutumuyla tanınan bir lider olarak öne çıkmıştır. Bu nedenle, son dönemde PKK ve Abdullah Öcalan ile bir müzakere sürecine dair imalı ya da doğrudan beyanlarda bulunması, kamuoyunda geniş yankı uyandırmıştır. Bahçeli’nin bu çıkışı, geçmişteki pozisyonuyla kıyaslandığında bir “dönüş” olarak değerlendirilebilir. Fakat bu dönüşü sadece bir siyasi strateji veya kısa vadeli bir hamle olarak okumak yerine, Türkiye’nin kangrenleşmiş bir sorunu olan PKK meselesinin barışçıl ve müzakereci bir yöntemle çözülebileceği gerçeğinin nihayet daha geniş kesimler tarafından kabul görmesi şeklinde de yorumlamak mümkündür.

Elbette Türkiye, çatışma dinamikleri ve sosyo-politik yapısı itibariyle kendine has özellikler taşır. Fakat dünya genelinde benzer toplumsal çatışmaların barış ve diyalog zemininde çözülmesiyle ilgili başarılı örnekler de mevcuttur. Bu örnekler, farklı coğrafyalarda yaşayan toplumların ortak barış arayışını ve yapıcı müzakere yöntemlerini benimsemenin önemini gözler önüne seriyor:

1. Wunlit Barış Konferansı (1999) – Güney Sudan

Güney Sudan’da uzun yıllar süren iç çatışma, kabileler arasında derin ayrılıklar yaratmıştı. Wunlit Barış Konferansı, çatışma halindeki toplulukları müzakere masasında bir araya getirerek, barış ve uzlaşı için somut adımlar atılmasını sağladı. Bu konferansın en önemli çıktısı, taraflar arasındaki güvensizliği azaltmak ve toplum liderlerini barış sürecine doğrudan dâhil etmek oldu.

2. Judiyya Arabuluculuk Modeli – Sudan

Sudan’da “Judiyya” adı verilen geleneksel arabuluculuk modeli, yerel liderler ve toplum büyükleri aracılığıyla tarafları uzlaştırmayı hedefler. Bu model, resmi mahkemelerin ve merkezi otoritenin yetersiz kaldığı ya da güvenilir bulunmadığı durumlarda, taraflar arasında güven ve diyalog köprüsü kurar. Sonuç olarak, uzlaşmaz gibi görünen pek çok meselede toplumsal barış sağlanabildiği görülmüştür.

3. Maasai Kadınlarının Çatışma Çözümündeki Rolü – Tanzanya

Tanzanya’daki Maasai toplumunda, geleneksel olarak erkeklerin hâkim olduğu bir yapı bulunsa da, çatışma çözümünde kadınların arabulucu rolü son derece etkilidir. Kadınlar, özellikle aile içi ve kabileler arası husumetlerde barışın sağlanmasına katkı sunarlar. Bu örnek, “barış” denildiğinde herkesin sürece dâhil olmasının ne kadar önemli olduğunu ve barışın kapsayıcı bir şekilde inşa edilmesi gerektiğini gösteriyor.

4. Yerli Halkların Çatışma Çözümü Mekanizmaları – Gana ve Botsvana

Afrika’nın çeşitli bölgelerinde, geleneksel ve yerel yöntemlerle sürdürülen arabuluculuk, çatışma çözümü ve uzlaşma mekanizmaları büyük rol oynar. Gana ve Botsvana’da, kabile reisleri ve yaşlılar konseyleri aracılığıyla yürütülen bu süreçler, modern hukukun yanı sıra geleneksel yöntemleri de devreye sokarak, topluluklar arasındaki husumeti hafifletir. Yerel gelenek ve göreneklere saygı gösteren bu modeller, halkın sürece duyduğu güveni artırır.

5. Atalara Ait Topraklar Çatışması – Botsvana

Botsvana’da, atalara ait topraklar konusundaki anlaşmazlıklar ciddi toplumsal gerilimlere yol açmıştır. Ancak devletin ve geleneksel otoritelerin ortak çabalarıyla, sorunun tarafları müzakere sürecine dâhil edilmiş ve barışçıl bir uzlaşma sağlanmıştır. Bu yaklaşım, toprağa bağlı kimlik ve kültür unsurlarının ne kadar önemli olduğunu hatırlatırken, müzakere ve diyalog yoluyla çözüm bulmanın mümkün olduğunu göstermektedir.

Bu örneklerin her biri, farklı topluluklar arasındaki çatışmaların çözümünde diyaloğun, yerel dinamiklerin ve toplumsal uzlaşı mekanizmalarının önemini vurguluyor. Türkiye’nin PKK meselesi de benzer şekilde köklü bir tarihi ve sosyolojik arka plana sahiptir. On yıllardır süregelen çatışma, sadece güvenlik boyutuyla değil, siyasi, ekonomik ve sosyal yönleriyle de ülkeyi derinden etkilemiştir. Dolayısıyla, kalıcı bir çözümün adresi, şiddetin ötesine geçen müzakere ve barışçıl yöntemlerdir.

Devlet Bahçeli gibi siyasetçilerin, milliyetçi söylemleriyle bilinse dahi, çatışmanın “mutlaka” çözüme kavuşturulması gerektiğine dair daha ılımlı mesajlar vermesi, toplumun geniş kesimlerine müzakere fikrini normalleştirme şansı tanıyabilir. Elbette, Bahçeli’nin bu tutumunun arkasında siyasi hesaplar da bulunabilir; ancak sonuç itibarıyla çatışma sürecinin eninde sonunda masada ele alınması, silahlı mücadelenin yerini diplomasi ve diyalogun alması kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.

Türkiye, genç nüfusunu ve enerjisini yıllardır bu çatışma ortamında heba etmiştir. Bu çatışmanın ekonomik maliyeti de toplumsal maliyeti de çok büyüktür. Üstelik çatışma, sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni değil, ülkenin her noktasında kutuplaşma ve güvensizlik hissini beslemiştir. Bu nedenle, artık kalıcı barış ve bütünlük için ortak aklın devreye girmesi gerekmektedir.

Dünyadaki örnekler, farklı topluluklar ve devletler arasında barışın sağlanabileceğini; doğru yöntemler, sabır ve karşılıklı saygıyla hareket edildiğinde çatışmaların sona erebileceğini göstermektedir. Türkiye de bu tecrübelere kulak vererek, barış ve uzlaşı sürecini yalnızca “güvenlik” boyutuyla değil, toplumsal iyileşme ve siyasi reform boyutuyla da ele almalıdır.

Toplumun ve siyasetin tüm kesimlerini dâhil eden bir diyalog süreci, bugüne dek silahla veya sert tedbirlerle çözülememiş olan PKK sorununu uzun vadede bitirebilir. Bunu yaparken, geçmiş hataları tekrarlamadan, samimi bir şekilde barış iradesini ortaya koymak önemlidir. Devlet Bahçeli’nin son dönemdeki çıkışı, bu iradeyi yeniden tartışmaya açıyorsa, Türkiye için bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.

Dünyanın dört bir yanındaki barış ve uzlaşı örnekleri, bize şunu hatırlatıyor: Barış inşası, sabır, kararlılık ve cesaret ister. Türkiye’nin de benzer bir kararlılık göstermesi, hem içerideki yaraların sarılması hem de uluslararası itibar ve bölgesel istikrar açısından büyük önem taşıyor. Unutmamalıyız ki barış, her zaman kazanılması zor ama sürdürülebilir olduğunda toplumları güçlü kılan en değerli hazinedir.