Ortadoğu’nun Kaderi Neden Riyad’ın Ellerinde Şekilleniyor?


 Doç. Dr. M. Sadık BEKTAŞ    06.07.2025 11:31:39  


Ortadoğu, tarih boyunca medeniyetlerin beşiği, büyük güçlerin mücadele alanı ve jeopolitik fay hatlarının kesişme noktası oldu. Bugün, bölgenin sancılı dönüşümünde, istikrar arayışında ve geleceğinin inşasında bir aktörün ağırlığı giderek daha fazla hissediliyor: Suudi Arabistan. "Ortadoğu’nun geleceği neden Suudi Arabistan’ın elinde?" sorusunun cevabı, ülkenin benzersiz konumlanışında yatıyor; ekonomik gücünde, dini otoritesinde, stratejik hamlelerinde ve genç nüfusunun potansiyelinde.

  1. Ekonomik Güç ve Enerji Jeopolitiğinin Kalbi

Suudi Arabistan, tartışmasız dünyanın en büyük ham petrol ihracatçısı ve OPEC+'ın de facto lideri. Bu rol, sadece küresel enerji piyasalarına yön verme kabiliyeti anlamına gelmiyor; bölge ekonomilerinin istikrarı ve kalkınma projelerinin finansmanı için de hayati bir kaldıraç sunuyor. Petrol gelirleri, Kral Selman ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman (MbS) öncülüğündeki "Vizyon 2030" planının temelini oluşturuyor. Bu iddialı dönüşüm projesi, ülkeyi petrolden bağımsız, çeşitlendirilmiş bir ekonomiye taşımayı hedefliyor. Turizm (Kızıldeniz Projesi, NEOM), eğlence, finans, teknoloji ve yenilenebilir enerjiye yapılan muazzam yatırımlar, Suudi Arabistan'ı sadece bir enerji devi değil, bölgesel bir yatırım ve yenilik merkezine dönüştürme yolunda. Bu ekonomik dönüşüm başarılı olursa, Suudi modeli, petrol gelirine bağımlı diğer Körfez ve Ortadoğu ülkeleri için de bir yol haritası niteliği kazanacak, Riyad’ın ekonomik nüfuzunu katlayacaktır.

  1. Dini Otorite ve "Yumuşak Güç"ün Eşsiz Kaynağı

Mekke ve Medine... İslam dünyasının en kutsal iki şehri Suudi topraklarında. Bu, Suudi Arabistan’a, 1.8 milyar Müslüman nezdinde benzersiz bir sembolik otorite ve derin bir "yumuşak güç" kaynağı sağlıyor. Hac ve Umre ziyaretleri, sadece dini bir ritüel değil; aynı zamanda küresel Müslüman topluluklar arasında iletişim, etki ve diplomasi için eşsiz bir platform. Suudi yönetimi, son yıllarda bu dini mirası, aşırılık yanlısı (Vahhabi) söylemleri geri plana iterek, daha ılımlı ve kapsayıcı bir "İslami mesaj"ı öne çıkarmak için kullanıyor. Bu çaba, hem içeride toplumsal dönüşümü destekliyor hem de uluslararası alanda, özellikle Batı ile ilişkilerde, ülkenin imajını yeniden şekillendirerek bölgesel liderlik iddiasına meşruiyet katıyor. Dini otorite, Riyad’ın bölgesel ve küresel politikalarında kullandığı stratejik bir enstrümana dönüşüyor.

  1. Stratejik Dönüşüm ve Aktif Diplomasi

Suudi Arabistan’ın son yıllardaki en çarpıcı hamleleri, geleneksel dış politikasında yaşanan köklü değişimdir. Eskiden ABD’ye bağımlı ve daha çekingen bir çizgi izleyen Riyad, MbS liderliğinde son derece aktif, bağımsız ve pragmatik bir dış politika benimsedi.

  • Bölgesel Uzlaşma: Katar ablukasının sona erdirilmesi, Irak ve Ürdün ile ilişkilerin derinleştirilmesi, Mısır’a sürekli destek, özellikle Çin arabuluculuğuyla İran’la yeniden diplomatik ilişki tesis edilmesi (Mart 2023) gibi adımlar, Riyad’ın bölgesel gerilimleri azaltma ve kendi etki alanını güçlendirme iradesini gösteriyor. Yemen’de savaşın dondurulma çabaları da bu kapsamda değerlendirilebilir.
  • Küresel Dengelerde Çeşitlendirme: ABD ile geleneksel ittifak devam etse de, Suudi Arabistan artık Rusya, Çin ve Hindistan gibi aktörlerle ilişkilerini güçlendirerek ve BRICS’e katılarak (Ocak 2024) bağımsız manevra alanını genişletiyor. Bu çok kutuplu yaklaşım, Riyad’ı bölgesel krizlerde daha etkili bir arabulucu ve denge unsuru haline getirme potansiyeli taşıyor.
  • Güvenlik Önceliği: İran’ın bölgesel etkisine (özellikle nükleer program, Yemen’deki Husi desteği, Lübnan Hizbullah’ı) karşı koyma ve iç istikrarı koruma temel dış politika motivasyonları olmaya devam ediyor. Ancak bu, artık sadece askeri yollarla değil, yoğun bir diplomasi ve ekonomik işbirliği ağı ile yürütülüyor.
  1. Genç Nüfus ve Dönüşümün Dinamiği:

Suudi Arabistan nüfusunun yaklaşık %70'i 35 yaş altında. Bu genç ve giderek daha iyi eğitimli nüfus, Vizyon 2030'un hem hedefi hem de motoru. Kadınların toplumsal ve ekonomik hayata katılımındaki (araç kullanma hakkı, işgücüne katılım artışı) önemli reformlar, eğlence ve kültür sektörlerinin açılması, gençlerin beklentilerine cevap verme ve onları ülkenin gelecek vizyonuna bağlama çabasının parçası. Bu dinamik nüfus, dönüşüm başarılı olursa, Suudi Arabistan’a uzun vadeli ekonomik canlılık ve bölgede gençlere yönelik bir "çekim merkezi" olma avantajı sağlayacak. Ama yine de bazı zorluklar ve sorumluluklar da elbette bulunmakta.

Zorluklar ve Sorumluluk:

Elbette bu liderlik iddiası büyük zorlukları da beraberinde getiriyor. Vizyon 2030'un finansal ve uygulama riskleri, İran ile normalleşmenin kırılganlığı, içerideki sosyal reformların muhafazakâr kesimlerde yarattığı gerilimler, insan hakları kaygıları ve Yemen gibi çatışma alanlarında kalıcı çözüm bulunması gerekliliği, Suudi Arabistan’ın önündeki engeller. Ayrıca, bölgesel liderlik, sadece güç kullanımını değil, sorumluluğu, diyaloğu ve kapsayıcılığı da gerektirir.

Sonuç olarak, Suudi Arabistan, Ortadoğu’nun geleceğini tek başına belirleyecek bir "hakem" değil. Ancak, sahip olduğu ekonomik kaynaklar, dini merkeziyet, aktif diplomasi hamleleri ve genç nüfusun dönüştürücü potansiyeli ile bölgenin istikrarı, güvenliği ve ekonomik kalkınması için en kritik aktör konumuna yükselmiştir. Riyad’ın attığı her adım – ekonomik reformlar, bölgesel uzlaşma çabaları, toplumsal dönüşüm – sadece kendi sınırları içinde değil, tüm Ortadoğu’da yankı buluyor. Vizyon 2030 projesinin başarısı veya başarısızlığı, İran ile kurulan dengenin sürdürülebilirliği ve genç kuşakların enerjisinin doğru yönlendirilmesi, sadece Suudi Arabistan’ın değil, dalgaları tüm bölgeye vuracak bir etkiye sahip. Dolayısıyla, Ortadoğu’nun 21. yüzyıldaki yörüngesini anlamak isteyenlerin gözlerini, kaçınılmaz olarak, çölün ortasında yükselen bu dinamik ve dönüşen krallığa çevirmesi gerekiyor. Gelecek, Riyad’ın bu eşsiz konumuyla ne yapacağına bağlı olarak şekillenecek.

Sevgiyle kalın