Kitap özeti: Yapay Zeka Çağına Çağrı


 Doç. Dr. M. Sadık BEKTAŞ    09.06.2025 10:46:04  


Değerli dostlar, bildiğiniz gibi her hafta farklı bir kitap özeti sunuyoruz. Ülke şu anda siyaset nedeniyle çalkantılı bir durumdayken, Türkçeye henüz çevrilmemiş olsalar bile farklı olan bazı kitaplar buluyoruz, özetliyoruz ve siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz. Ekonomik, felsefi ve ahlaki açıdan küçük de olsa toplumsal bir değişim yaratabiliyorsak ne mutlu bize. Bu haftanın kitabı Alman filozof Lisa Herzog'un yazdığı "Rettet die Arbeit! Ein Aufruf für das Zeitalter der Künstlichen Intelligenz" yani "Çalışmayı Kurtarın! Yapay Zeka Çağına Çağrı.’’

Bölüm 1: Yapay Zeka Çağında İşin Dönüşümü ve Tehditler

Herzog, günümüz iş piyasasını şu üç krizle tanımlıyor:

  1. Otomasyon ve İşsizlik Kıskacı: Yapay zekanın rutin ve yaratıcı işleri ele geçirmesiyle "insana özgü" mesleklerin (yazarlık, tasarım, hatta teşhis) daralması yada yok olmaya başlaması. Örnek: ChatGPT benzeri araçların içerik üretimiyle gazetecilik sektöründe istihdam kaybı.
  2. Dijital Gözetim ve Özerklik Kaybı: Çalışan performansının algoritmalarla sürekli izlenmesinin, psikolojik baskıyı artırması ve karar alma özgürlüğünü kısıtlaması. Mesela Amazon depo çalışanlarının hareket verilerinin verimlilik adına denetlenmesi.
  3. Gelir Eşitsizliğinde Patlama: Teknoloji şirketlerinin küresel serveti kontrol etmesiyle ‘’dijital proletarya’’ denilen grubun ortaya çıkışı.

Bölüm 2: Herzog'un Alternatif Modeli: Eşitlikçi Dijital İş Düzen

İkinci bölüm de Herzog üç temel çözüm önerisi sunar:

  1. Çalışma Haftasının Kısaltılması (20 Saat): Yani, otomasyonun verimlilik artışını, çalışma saatlerini düşürerek toplumsal refaha dönüştürmek. Örnek: İsveç'te pilot uygulaması yapılan 6 saatlik iş gününde üretkenliğin %40 artması.
  2. Evrensel Temel Gelir (ETG) + Katılım Geliri: ETG'nin yanına "toplumsal katkıyı" teşvik için sanat, eğitim veya gönüllülük faaliyetlerine ödenen ek gelir modeli.
  3. İşyeri Demokrasisi: Algoritmik kararların şeffaflaştırılması ve çalışanların yönetimde söz hakkı edinmesi. Örnek: Alman "İş Konseyleri" modelinin dijitalleştirilmesi.

Bölüm 3: Küresel Uygulanabilirlik ve Türkiye İçin Çıkarımlar

Herzog, önerdiği "eşitlikçi dijital iş düzeni" modelinin soyut bir ütopya olmadığını vurgulamak için Avrupa'da test edilen somut örneklerle başlıyor. Fransa'da, teknoloji devlerinden alınan "dijital vergi" ile finanse edilen bir Evrensel Temel Gelir (ETG) fonu oluşturulduğunu anlatıyor. Bu fon, otomasyon nedeniyle işini kaybedenler için bir güvence ağı işlevi görüyor. Hollanda'da ise esnek çalışma hakkı yasası ile çalışanların algoritmik gözetimden korunduğunu, iş saatlerini kendi yaşam ritimlerine göre düzenleyebildiğini aktarıyor. Bu uygulamalar, Herzog'un teorik modelinin gerçek dünyadaki ayak izleri olarak sunuluyor.

Türkiye özelinde ise Herzog üç ana yol haritası öneriyor:

Birincisi, yerel teknoloji kooperatiflerinin yaygınlaştırılması. Örneğin, Ankara'da faaliyet gösteren "Dijİş" adlı kooperatifte olduğu gibi, dijital tarım veya tekstil atölyelerinde çalışanların platformları doğrudan yönetmesi. Bu modelde, yazılımcıların ortak mülkiyetiyle işleyen bir sistem kurularak, kârın adil paylaşımı ve karar süreçlerine katılım sağlanıyor. Herzog bunu "teknolojiyi demokratikleştirmenin pratik yolu" olarak tanımlıyor.

İkinci öneri, robotik süreçlerle kaybolan işlere alternatif olacak mesleki yeniden eğitim programları. Özellikle "sosyal bakım" (yaşlı/çocuk hizmetleri) ve "yeşil enerji" alanlarında sertifika programlarının acilen hayata geçirilmesi gerektiğini vurguluyor. Bu programların, fabrika işçisinin güneş paneli teknisyenine veya otomasyondan etkilenen bankacının hasta bakım koordinatörüne dönüşmesini sağlayacağını anlatıyor.

Üçüncü ve en çarpıcı öneri ise sendikaların dijital dönüşümü. Herzog, geleneksel sendikaların freelance çalışanları ve gig ekonomisi işçilerini kapsayamadığına dikkat çekiyor. Çözüm olarak, algoritmik adaleti denetleyen yeni nesil sendikalar öneriyor. Örneğin, bir yemek dağıtım platformunda çalışan kuryelerin, rotaları belirleyen yapay zekânın şeffaflığını sorgulayabilmesi veya ücret formüllerine müdahale edebilmesi için dijital araçlarla donatılmış sendikal yapıların kurulmasını savunuyor. Sonuç olarak Herzog şu uyarıyı yapıyor: "Türkiye gibi dinamik nüfusa sahip ülkeler, yapay zekanın yıkıcı etkilerini ancak yerel koşullara uygun kolektif çözümlerle aşabilir. Dijital vergi mekanizmaları, kooperatifler ve dönüşen sendikalar olmazsa, teknolojik ilerleme toplumsal eşitsizliği derinleştiren bir silaha dönüşür."

Bölüm 4: Felsefi Temeller ve Sosyolojik Yansımalar

Herzog, kitabında öne sürdüğü çözümlerin arkasındaki düşünsel dayanakları bu bölümde derinlemesine açıklıyor. İlk olarak Marx ve Hannah Arendt'in fikirlerini sentezliyor: Karl Marx'ın kapitalist sistemdeki "emek sömürüsü" eleştirisini alıyor, ancak buna Arendt'in "kamusal alanda anlamlı faaliyet" kavramını ekliyor. Herzog'a göre, yapay zeka çağında işin sadece bir gelir kaynağı olarak değil, insanın toplum içinde değer ürettiği ve kimliğini inşa ettiği bir araç olarak yeniden tanımlanması gerekiyor. İnsan onuru meselesini kitabın merkezine yerleştiriyor: Çalışmanın salt ekonomik bir araç olmaktan çıkıp, bireye "Ben bu dünyada neye yararım?" sorusunu cevaplayabileceği bir anlam alanı sunması gerektiğini vurguluyor. Örneğin, algoritmalar tarafından sürekli denetlenen bir kuryenin işi, onun "insanlık onuruna" değil, bir makinenin uzantısına dönüştüğü için sorunlu bulunuyor. Son olarak, toplumsal sözleşmenin yenilenmesi çağrısı yapıyor: Geleneksel sözleşmenin "çalışma karşılığı ücret" ilkesinin dijital çağda çöktüğünü savunarak, yerine üç ayağı olan yeni bir model öneriyor:

  • Gelir (Evrensel Temel Gelir ile güvence),
  • Anlamlı İş (insan yaratıcılığına alan açan faaliyetler),
  • Boş Zaman Dengesi (çalışma saatlerinin kısaltılmasıyla sanat, aile veya gönüllülüğe zaman).

Kısacası Herzog tam olarak şunu söylüyor: Yapay zeka bizi işsiz bırakırsa değil, insanı 'gereksiz' hissettirirse asıl tehlike başlar. Çalışmayı kurtarmak, insanlığı kurtarmaktır.

Sevgiyle kalın