Özgür İrade Bir İllüzyon Mu? Sapolsky'nin Çarpıcı Tezi: Belirlenmiş irade


 Doç. Dr. M. Sadık BEKTAŞ    20.07.2025 09:26:36  


Sevgili dostlar, bugün sizlere yine herkesin okumasını istediğim, en azından kitaba erişebilirlik olmasa bile bu tür özetleri okumasını istediğim bir diğer kitabı sunuyorum. Gazetemizin böylesi henüz Türkçe ‘ye çevrilmemiş yada okumaya değer yapıtları bulup, özetini çıkarıp sizlere sunma alışkanlığı devam edecektir. Bugünkü konumuz herkesin ilgiyle okuyacağı dünyaca ünlü psikolog ve filozof olan Spolsky'nin kitabını sizlere sunuyorum. Stanford Üniversitesi'nde saygın bir nörobiyolog ve primatolog olan Robert Sapolsky, "Behave" (Davranış) kitabıyla insan davranışının kökenlerine dair devasa bir çalışmaya imza atmıştı. Şimdi, "Determined: The New Science of Life Without Free Will" ile çok daha radikal ve felsefi açıdan sarsıcı bir iddiayla karşımıza çıkıyor: “Özgür irade diye bir şey yoktur."

Sapolsky, bu kitabında biyoloji, nörobilim ve fiziğin katı disiplinlerini kullanarak, kararlarımızın ve eylemlerimizin, biz farkında bile olmadan çok önceden belirlenmiş bir dizi nedensel zincirin kaçınılmaz sonucu olduğunu savunuyor. Bu, suçluluk, övgü ve adalet sistemi gibi temel kavramlarımızı kökten sorgulayan bir tez.

Spolsky'nin temel Argümanı: Nedensellik Çağlayanı.

Sapolsky'nin argümanının özü, davranışlarımızın anlık bir "özgür seçim" değil, geriye doğru uzanan karmaşık bir nedensel çağlayanın ürünü olduğudur. Birkaç örnekle açıklayalım;

1.  Saniyeler/Milisaniyeler Önce: Beyindeki elektrokimyasal aktivite. Hangi nöronun ne zaman ateşleneceği, nörotransmitter seviyeleri, hormonların anlık etkisi (örneğin, stresliyken verilen ani bir karar). Bunlar tamamen fizik ve kimya yasalarına tabidir.

2.  Dakikalar/Saatler Önce: Yakın çevresel uyaranlar. Yeni yaşadığınız bir tartışma, izlediğiniz bir haber, açlık veya uykusuzluk durumunuz. Bunlar beyninizin o anki durumunu şekillendirir.

3.  Günler/Aylar Önce: Hormonal döngüler, bağışıklık tepkileri (hastalık), yakın zamandaki travmatik veya olumlu deneyimler (örneğin, bir yakınını kaybetmek veya terfi almak).

4.  Ergenlik ve Çocukluk: Beyin gelişiminin en kritik dönemi. Maruz kalınan stres, sevgi, beslenme, eğitim, travmalar, sosyoekonomik koşullar. Bunlar beynin yapısını ve işleyişini kalıcı olarak şekillendirir.

5.  Anne Karnı: Fetal gelişim sırasındaki annenin beslenmesi, stresi, maruz kaldığı toksinler.

6.  Genetik Yatkınlık: Ebeveynlerimizden miras aldığımız genler, belirli kişilik özelliklerine, zihinsel sağlık durumlarına veya nörolojik farklılıklara yatkınlığımızı belirler.

7.  Evrimsel Geçmiş: Türümüzün binlerce, milyonlarca yıllık evrimsel adaptasyonları, sosyal davranış kalıplarımızın, korkularımızın ve dürtülerimizin temelini oluşturur.

8.  Kültürel ve Tarihsel Bağlam: İçine doğduğumuz kültürün normları, dili, tarihi olaylar, sosyal yapılar.

Sapolsky, bu katmanların her birinin, bir sonraki üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olduğunu ve hepsinin nihayetinde, bizim kontrolümüz dışındaki fiziksel dünya yasalarına (genetik kalıtım, biyokimya, fizik) tabi olduğunu vurgular. Bir karar anında beynimizde olup biten her şey, bu devasa, geriye dönük nedensel zincirin kaçınılmaz sonucudur. "Ben" dediğimiz varlık, bu süreçlerin bir izleyicisi veya yorumlayıcısı olabilir, ancak gerçek anlamda bir "başlatıcı" değildir.

Peki o zaman Özgür İrade İllüzyonu Neden Bu Kadar Güçlü?

Sapolsky, bu inancın neden bu kadar derin kök saldığını da açıklar:

Bilinçli Deneyim: Kararlarımızı bilinçli olarak düşünüp verdiğimizi hissederiz. Ancak, nörobilim deneyleri gösteriyor ki, beynimiz bir kararı vermeden önce (bazen saniyeler önce) ilgili aktivite başlıyor. Bilinç, çoğu zaman sadece zaten alınmış bir kararı gerekçelendiriyor veya sonradan onaylıyor.

Karmaşık Beyin: Beynimiz o kadar karmaşıktır ki, kararların nasıl alındığını içeriden gözlemleyemeyiz. Bu karmaşıklık, kontrolün bizde olduğu yanılsamasını yaratır.

Sosyal ve Hukuki İhtiyaç: Toplum olarak işleyebilmek için insanları eylemlerinden sorumlu tutmaya (ödüllendirme ve cezalandırma) ihtiyacımız var. Özgür irade inancı, bu sistemin temelini oluşturur. Bu fikir kültürel olarak pekiştirilmiştir.

Kitap, aynı zaman da özgür irade savunucularının sıkça getirdiği itirazları da ele alıyor, mesela:

1- Kuantum Belirsizlik?": Kuantum düzeyindeki belirsizliklerin makro düzeyde (beyin ve davranış) anlamlı bir "özgürlük" yarattığına dair hiçbir kanıt yoktur. Karmaşık sistemlerde bu belirsizlikler ortalamada kaybolur.

 

2-Kaos Teorisi?": Kaos (küçük nedenlerin büyük etkileri) öngörülemezlik yaratır, ancak bu özgür irade değildir. Sistem hala deterministiktir, sadece başlangıç koşullarına aşırı duyarlıdır.

3- Peki Ya Epistemik Sınırlar?":(Yani, her şeyi bilemememiz) Sapolsky, bunun ontolojik (gerçekte olan) bir özgürlük sağlamadığını söyler. Bilgimiz eksik olsa da altta yatan nedenler fizikseldir ve bizim kontrolümüz dışındadır.

Çarpıcı Sonuçlar: Suç, Ceza ve Toplum

Sapolsky'nin tezinin en radikal etkileri adalet sistemi alanında ortaya çıkıyor:

Suçluluk ve Kınama: Eğer bir katilin beyni ve yaşam öyküsü (genetik, travma, beyin tümörü, yoksulluk, eğitimsizlik vb.) onu o cinayeti işlemeye mecbur bıraktıysa, geleneksel anlamda onu "suçlu" olarak kınamak anlamsızdır. Onun yapabileceği başka bir şey yoktu. Bu, eylemin korkunçluğunu hafifletmez, ancak ahlaki suçluluk atfetmeyi anlamsız kılar.

Ceza Sistemi: Mevcut ceza sistemi genellikle "hak edilen ceza" ve "caydırıcılık" üzerine kuruludur. Sapolsky'ye göre, "hak ediş" kavramı özgür irade olmadan çöker. Caydırıcılık da gelecekteki davranışlar aynı nedensel zincirlerle belirleneceği için, sınırlı etkiye sahiptir. Bunun yerine, odak önleme ve rehabilitasyon/reintegrasyon üzerine kaymalıdır. Amacımız, davranışı değiştirmek için çevreyi ve koşulları değiştirmek olmalıdır. Cezaevleri, insanları daha kötü koşullara sokarak genellikle tam tersini yapar.

Övgü ve Başarı: Aynı mantık başarı ve övgü için de geçerlidir. Zeki, çalışkan veya yetenekli olmak da büyük ölçüde şans eseri (genler, doğduğunuz aile, fırsatlar) belirlenir. Bu, başarılı insanların çabasını küçümsemek değil, ancak başarının tamamen "kişisel erdem"e atfedilmesinin yanlış olduğunu göstermektir. Daha fazla mütevazılık ve şükran duygusu geliştirmemizi sağlayabilir.

Özgür iradenin olmadığı bir dünyada nasıl yaşanır? Sapolsky bunun bir çaresizlik veya anlamsızlık mesajı olmadığını vurgular çünkü:

1.  Derin Bir Anlayış ve Merhamet: İnsan davranışlarının arkasındaki karmaşık nedenleri anlamak, başkalarına karşı derin bir merhamet ve anlayış geliştirmemizi sağlar. İnsanlar "kötü" oldukları için değil, karmaşık biyolojik ve çevresel nedenlerle "kötü" şeyler yaparlar. Bu, eylemlerin sonuçlarını görmezden gelmek değil, yaklaşımımızı kökten değiştirmektir.

2.  Odak Değişimi: Kontrol edemediğimiz "özgür iradeye" odaklanmak yerine, kontrol edebileceğimiz veya etkileyebileceğimiz çevresel koşullara odaklanmak daha anlamlıdır. Erken çocukluk desteği, eğitim eşitliği, yoksulluğun azaltılması, adil sağlık hizmetleri (özellikle ruh sağlığı), güvenli mahalleler gibi faktörleri iyileştirmek, aslında insanların "seçimlerini" belirleyen nedensel zincirleri olumlu yönde değiştirir.

3.  Sorumluluğun Anlamı Değişir:"Özgür irade" temelli sorumluluk kalkar, ancak eylemlerin sonuçlarına dair sorumluluk ve toplumsal düzeni sürdürme sorumluluğu kalır. Birini hapse atmak "cezasını çekmesi" için değil, toplumu korumak ve (mümkünse) o kişiyi gelecekte farklı davranmaya yönlendirecek koşulları yaratmak için olmalıdır.

4.  Hayatın Güzelliğini Takdir: Sapolsky sonuç olarak, bu gerçeğin hayatın güzelliğini ve kırılganlığını daha derinden takdir etmemize yol açabileceğini savunur. Bizler, evrenin devasa, nedensel akışının bir parçası olan inanılmaz derecede karmaşık biyolojik varlıklarız. Kontrolümüz olmayabilir, ancak bu deneyimin içindeyiz ve onu şekillendirmeye – belirlenmiş yollarla da olsa – katkıda bulunuyoruz.

"Determined", rahatlıkla kabul ettiğimiz en temel inançlardan birine meydan okuyan, provokatif ve titizlikle araştırılmış bir çalışma. Sapolsky, özgür iradeyi bir mit, bir "başarısız sezgi" olarak tanımlıyor. Argümanları sağlam bilimsel temellere dayanıyor ve özellikle adalet, etik ve insan doğası hakkındaki düşüncelerimizde devrim yaratma potansiyeli taşıyor. Bu kitap, okuyucuyu rahatsız edebilir, hatta kızdırabilir, ancak kesinlikle dünyaya ve kendimize bakış açımızı derinden sorgulamamıza neden olacaktır. Özgür irade bir illüzyonsa, bu, merhamet ve toplumsal adalet için daha güçlü bir temel oluşturma fırsatı da olabilir mi? Sapolsky, evet diyor. Bu paradigma kayması zorlu olacak, ancak gerçekliğe daha uygun ve belki de daha insancıl bir toplum inşa etmenin anahtarı olabilir.

Sevgiyle kalınız