Biat Kültürünün Kör Karanlığı


 R. Ferhat VURAL    20.07.2025 09:45:10  


İnsanlar tertemiz doğar. Ne bir kimliği vardır ne de fikirlerini rehin alan bir ideolojisi.

Ama zamanla, aileden, okuldan, çevreden aldığı etkilerle şekillenir. Kimi zaman bu şekillenme, kişiliğini zenginleştirir; kimi zamansa aklını kiraya vermesine neden olur.

İşte en büyük tehlike de burada başlar: Körü körüne bağlılık.

Bir partiye, ideolojiye ya da lidere sorgusuz sualsiz bağlanan insan, artık özgür düşünemez. Kendi aklıyla değil, bağlı olduklarının aklıyla karar verir. Lideri ya da partisi ne derse doğru kabul eder. Karşı taraf ağzıyla kuş tutsa da kıymeti yoktur. Çünkü artık "bizim yanlışımız", "onların doğrusundan" evladır.

Kültürel ve entelektüel gelişimini tamamlamamış birey, toplumda var olabilmek için bir etiketlerin gölgesine sığınma ihtiyacı hisseder. Bu bazen bir parti, bazen bir cemaat, bazen de bir ideoloji olur. O etiketle kendini tamamlar, o etiketle konuşur, düşünür, hatta saldırır.

Bu noktada işin boyutu değişir.

Açıkça yanlış davranan birini eleştirdiğinizde, sizi kendisini değil; ait olduğu kimliği hedef almışsınız gibi algılar. Hemen yaftalamaya başlar: “Vatan haini, din düşmanı, devlet düşmanı…” Oysa siz yalnızca bireyin yanlışına işaret etmişsinizdir. Ama onun için bu farkın hiçbir önemi yoktur. Çünkü artık birey değil, bir kimlik konuşmaktadır.

İşte bu, ülkemizde sıkça karşılaştığımız bağnazlığın temelidir.

Aklını bir etiketin arkasına gizleyenler, o etiketi her türlü eleştiriden korumaya çalışır. Bu da toplumun gelişmesini, yanlışın düzeltilmesini, doğrunun yayılmasını engeller.

Peki kurtuluş var mı?

Var elbette.

Okuyarak, sorgulayarak, anlamaya çalışarak... Ve en önemlisi: Yanlışı kimden gelirse gelsin eleştirerek.

Çünkü fikir sahibi olmak başka, fikir esiri olmak başka bir şeydir.

Beyni birilerine emanet etmeden yaşamak, insan olmanın ilk şartıdır.

Tıpkı Sokrates’in dediği gibi:

“Sorgulanmayan hayat, yaşamaya değmez.”

Sağlıcakla ve kitapla kalın