Dilin Aynasında Ahlak: Kelimeler Kararlarımızı Nasıl Yönlendirir?
Doç. Dr. M. Sadık BEKTAŞ 31.08.2025 10:08:00
Bir kararla karşı karşıya kaldığımızda, genellikle içimizde bir vicdan muhasebesi yaşadığımızı düşünürüz. Peki, bu muhasebeyi yaparken kullandığımız en temel aracın, yani dilin, sonucu doğrudan etkilediğini hiç düşündünüz mü? Evet, konuştuğumuz dil, sadece düşüncelerimizi aktaran bir araç değil, aynı zamanda onları şekillendiren, sınırlandıran veya genişleten bir çerçevedir. Ahlaki ikilemlerimiz de bu çerçevenin içinde filizlenir.
Dil, bir dünya görüşünü kodlar. Örneğin, bir eylemi nasıl tanımladığımız, onun ahlaki yükünü de belirler. Tarihten somut bir örnek: II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası’nın bürokratik diline bakarsanız, soykırım gibi korkunç bir eylem için “nihai çözüm” ifadesinin kullanıldığını görürsünüz. “Öldürmek”, “katletmek” veya “imha etmek” gibi doğrudan ve ağır ahlaki yükü olan fiiller yerine, teknik, soğuk ve mesafeli bir terim tercih edilmiştir. Bu dilsel tercih, eylemi, ahlaki bir sorun olmaktan çıkarıp, yönetilmesi gereken bir “lojistik meseleye” dönüştürmüştür. Sorumluluk, bireyin vicdanından, soyut bir “nihai hedefe” aktarılmıştır. İşte dilin, ahlakı nasıl budayabildiğinin en trajik örneklerinden biridir bu.
Gündelik hayatımızda da bu mekanizma sürekli işler. Diyelim ki bir şirkette çalışıyorsunuz ve “işten çıkarmak” yerine “yapılandırma”, “iş gücü optimizasyonu” veya “kariyerde yeni yönelimlere yönlendirme” gibi ifadeler kullanılıyor. Bu yumuşatılmış, arındırılmış dil, verilecek zor kararın ahlaki sıkıntısını hafifletir. “Ali’yi işten çıkarmak” ile “iş gücümüzü optimize etmek” arasında muazzam bir ahlaki ve duygusal fark vardır. İlki, somut bir insanın hayatına dokunurken, ikincisi soyut bir istatistiği referans alır. Dil, gerçeği örterek karar vermeyi kolaylaştırabilir, ancak bu kolaylık çoğu zaman ahlaki bir körleşmeyi de beraberinde getirir.
Türkçe ’deki dil yapısı bile ahlaki sorumluluğu nasıl paylaştırdığımızı gösterir. “Vazo kırıldı” gibi edilgen bir cümle, faili gizler. Oysa “Ben vazoyu kırdım” cümlesi, açıkça sorumluluğu üstlenir. Günlük hayatta, yaptığımız hataları veya ahlaki açıdan şüpheli eylemleri anlatırken sıklıkla edilgen yapıları kullanma eğilimindeyizdir. Bu dilsel tercih, bilinçaltımızda suçu ve sorumluluğu dağıtmak, hafifletmek için kullandığımız bir stratejidir.
Öte yandan, dilin zenginliği ahlaki hassasiyetimizi de artırabilir. Örneğin, “adalet”, “eşitlik”, “hakkaniyet” ve “nezaket” gibi kavramların anlamlarını derinlemesine düşünmek ve bunları doğru şekilde kullanmak, bu değerlere olan bağlılığımızı güçlendirir. Bir durumu “adaletsiz” olarak nitelendirebilmek için önce “adalet” kavramının ne olduğunu anlamamız gerekir. Dil, bize bu kavramları sunar ve onlar üzerine düşünmemizi sağlar. Ahlaki mükemmelliği hedefleyen toplumlar, aynı zamanda dilin en ince ayrıntılarına, nüanslarına önem verirler.
Sonuç olarak, dil sadece ne söylediğimiz değil, nasıl düşündüğümüzdür. Ahlaki kararlarımızı verirken, içimizdeki sessiz diyaloğu hangi kelimelerle kurduğumuz, nihai tercihimizi derinden etkiler. Teknik ve soyut bir dil, ahlaki sorumluluktan kaçış için bir sığınak olabilirken; açık, şeffaf ve insani bir dil, vicdanımızla yüzleşmemizin önünü açar. Bu nedenle, sadece neye karar verdiğimize değil, o kararı kendimize ve başkalarına nasıl anlattığımıza da dikkat etmeliyiz. Kelimelerimizi özenle seçmeliyiz, çünkü onlar sadece düşüncelerimizin değil, ahlakımızın da inşasında en temel tuğlalardır. Dilin gücünün farkına varmak, daha sorumlu ve daha bilinçli kararlar almanın ilk adımıdır.
Sevgiyle kalın