Enflasyonun Hissedilen Yüzü: Aynı Fırtınada Farklı Gemiler
Doç. Dr. M. Sadık BEKTAŞ 26.10.2025 09:20:45
Sevgili dostlar, bugün ülkemizdeki gelir eşitsizliği ve geçim kaygısı üzerine bir yazı yazmak istedim. Hepinizin bildiği gibi, resmi rakamlar, belirli bir sepetin fiyat ortalamasındaki artışı gösterir bize. Soğuk, teknik bir hesaptır. Oysa enflasyon, sokakta, markette, kirayı öderken, çocuğuna ayakkabı alırken yaşanan, hissedilen bir gerçekliktir. Ve bu gerçeklik, Türkiye'de toplumun farklı katmanlarına bambaşka yansır. Aynı fırtına, herkesi aynı şekilde vurmaz; kiminin transatlantiği sallanırken, kiminin sandalı batma noktasına gelir.
Enflasyonun bu eşitsiz yüzünü anlamak için, gelir gruplarının harcama kalıplarına bakmak yeterlidir. Düşük gelirli bir aile, gelirinin neredeyse %70-80'ini zorunlu ihtiyaçlara –gıda, konut, enerji, ulaşım– harcamak zorundadır. Orta ve üst gelir grupları içinse bu oran düşer, yerini tasarruf, eğitim, sağlık ve lüks tüketime bırakır. İşte enflasyon belasının en acımasız tarafı da budur: Tam da esnekliğin olmadığı, vazgeçilemeyen, hayati kalemlerde fahiş zamlar yapması.
Düşük Gelirlinin Çıkmazı: "Hayatta Kalma" Enflasyonu
Dar gelirli bir vatandaş için enflasyon, "eti, sütü, zeytini kesmekle” başlar. Ancak mesele artık o aşamayı çoktan geçmiştir. Bakliyat, makarna, ekmek ve sebze fiyatlarındaki artış, temel beslenme düzenini altüst etmiştir. Bir aile, artık "ne yemek istiyoruz?" sorusunu değil, "ne alabiliyoruz?" sorusunu sormaktadır. Gıda enflasyonunun %100'leri aştığı dönemlerde, bir kilogram kıymanın fiyatı, asgari ücretlinin neredeyse yarım günlük emeğine tekabül etmektedir. Bu sadece bir pahalılık değil, onur kırıcı bir hesaplamadır.
Konut, diğer bir kara deliktir. Kiralardaki artış, ücret artışlarının çok ötesine geçmiştir. Her ay kira günü yaklaştıkça artan stres, aile içi gerginliklere, daha ucuza –genellikle kalitesiz ve uzak– semtlere taşınma zorunluluğuna yol açar. Bu, işe gidip gelme süresini ve maliyetini artırır, çocukların okul ve sosyal çevresini değiştirir, bir anlamda hayatı yeniden kurmaya zorlar. Enerji faturaları (elektrik, doğalgaz) ise kış aylarında "ısınmak mı, doymak mı?" ikilemini dayatacak noktaya gelebilir. Bu kesim için enflasyon, lüks tüketimi kısmak değil, temel ihtiyaçlar arasında seçim yapmaktır. Psikolojik olarak ise sürekli bir kaygı, geleceğe dair umutsuzluk ve derin bir güvensizlik yaratır.
Orta Sınıfın Büyük Erimesi: "Tasarruflar ve Hayaller" Enflasyonu
Orta sınıf için durum farklı ama bir o kadar da çaresizdir. Onlar için enflasyon, bir "refah kaybı" ve "statü kaybı" olarak tezahür eder. Temel gıdaya erişimde sıkıntı yaşamazlar belki, ama artık market alışverişinde markalı ürün yerine daha uygun olanı, AVM'ler yerine semt pazarını tercih etmek zorunda hissederler. Asıl darbe, orta sınıfın kimliğini ve gelecek planlarını oluşturan kalemlerde gelir:
· Konut: Ev sahibi olma hayali, her geçen gün daha da uzaklaşır. Mevcut konut kredisi taksitleri, enflasyon karşısında erir gibi görünse de yeni krediye erişim imkansızlaşır. Kira ödeyen orta sınıf ise düşük gelirliyle aynı kira zammı fırtınasına tutulmuştur.
· Taşıt: Otomobil fiyatlarındaki çılgın artış, araba almayı neredeyse bir "lüks yatırım" haline getirmiştir. İkinci el piyasası ise aynı derecede ulaşılmazdır.
· Eğitim: Çocuğunu özel okula göndermek, orta sınıfın en büyük önceliklerinden biriydi. Şimdi ise bu okulların ücretleri, birçok ailenin bütçesini tamamen zorluyor. Bu, eğitimdeki fırsat eşitsizliğini derinleştiren bir unsura dönüşüyor.
· Tatil: Yurtdışı tatil hayali neredeyse rafa kalkarken, yurtiçindeki tatil beldelerinin fiyatları da cep yakıcı hale gelmiştir.
· Tasarruflar: En acısı da budur. Orta sınıfın yıllar içinde biriktirdiği tasarruflar, TL cinsinden ise hızla erimekte, döviz cinsinden ise erişilemez olduğu için korunamamaktadır. Bu, emeklilik güvencesinin ve gelecek planlarının buharlaşması anlamına gelir.
Orta sınıf için enflasyon, sadece alım gücünü değil, "orta sınıf olma" aidiyetini ve hayallerini de tüketen bir süreçtir.
Üst Gelir Grubu: "Varlığı Yönetme" Enflasyonu Üst gelir grubu için enflasyon, "hayatta kalma" veya "refah kaybı" değil, daha çok "varlığını nasıl koruyacağını ve büyüteceğini" planlama meselesidir. Onların tüketim sepetinde lüks mallar, yatırım araçları (gayrimenkul, altın, döviz, hisse senedi) ve yurtdışı seyahatler önemli yer tutar. Enflasyon, özellikle Türk Lirası'ndaki değer kaybı, bu kesim için bir "fırsata" dönüşebilir. Gayrimenkul ve borsa gibi varlık fiyatlarındaki artış, servetlerini daha da katlayabilir. Gıda veya enerji fiyatlarındaki artış, toplam harcamaları içindeki payı nispeten düşük olduğu için onları çok fazla rahatsız etmez. Hatta, döviz cinsinden varlıkları olduğu için, TL'nin değer kaybı onları nispeten daha zengin hissettirebilir. Onların enflasyonla imtihanı, daha ziyade ülkedeki genel ekonomik istikrarsızlığın yarattığı belirsizlik ortamı ve yurtdışına sermaye çıkışıyla ilgilidir.
Sonuç Yerine: Aynı Gökyüzü, Farklı Dünyalar
Bu tablo, açıkça gösteriyor ki, Türkiye'de tek bir enflasyon yok. Gelir gruplarına göre değişen, farklı acılar ve kayıplar üreten "hissedilen enflasyonlar" var. Dar gelirli için enflasyon, açlık sınırı hesaplarıyla ölçülürken, orta sınıf için eğitim ve konut kredisi taksitleriyle, üst gelir grubu için ise portföy getirileriyle ölçülüyor. Bu uçurum, sadece bir ekonomik adaletsizlik değil, aynı zamanda toplumsal dokuyu tahrip eden, sınıfsal gerilimleri derinleştiren bir tehlikedir. Enflasyonla mücadeleden söz ederken, bu eşitsiz vuruşu göz ardı etmek, tedaviyi yarım bırakmak olacaktır. Mesele, sadece genel ortalamayı aşağı çekmek değil, en çok yara alanın sırtındaki yükü hafifletmektir.
Sevgiyle kalınız


.png)











