Sanal Sahnede Kamusal Söz: Sosyal Medya Demokrasiyi Güçlendiriyor mu, Parçalıyor mu?


 Doç. Dr. M. Sadık BEKTAŞ    07.12.2025 10:20:26  


Eskiden kamusal söz, gazete köşelerinde, televizyon ekranlarında veya meydanlarda atılan nutuklarla sınırlıydı. Sözün hızı ve erişimi, onu taşıyan aracın gücü kadardı. Bugün ise cebimizdeki küçük ekran, her birimize potansiyel olarak milyonlara ulaşan bir mikrofon, bir kürsü verdi. Sosyal medya, kamusal söylemi demokratikleştirirken aynı anda onu görülmemiş bir karmaşanın, hızın ve gerilimin içine de attı. Peki, bu sanal agora, gerçek dünyadaki konuşmalarımızı, tartışmalarımızı ve nihayetinde kararlarımızı nasıl şekillendiriyor? Gelin isterseniz size bunu örnekleriyle açıklayayım.

 Güçlenen Sesler ve Denetim Mekanizması

(Olumlu Etkiler)

Sosyal medyanın en devrimci vaadi, "gatekeeper" yani kapı bekçisi geleneksel medyanın tekelini kırmak oldu. Artık sıradan bir vatandaş, bir haksızlığa uğradığında veya gözden kaçan bir soruna dikkat çekmek istediğinde, doğrudan kamuoyuna seslenebiliyor.

Örneğin (Yerel Sorun, Küresel Çözüm): İzmir'de bir site sakininin, belediyenin gözden kaçırdığı bir altyapı sorununu Twitter'da görsel ve hashtag'lerle (#İzmirdeBuÇukurKapanacak) dile getirip, ilgili kurumların hızlı müdahalesini sağlaması, mikro-kamusal alan yaratma gücünü gösterir.

Veya (Dayanışma ve Organizasyon): 6 Şubat depremleri sonrası yaşanan olağanüstü durum, sosyal medyanın hayati bir kamusal iletişim ve organizasyon aracına dönüştüğünü gösterdi. Enkaz altından ses kayıpları, ihtiyaç haritaları, yardım koordinasyonu hep bu platformlarda anlık olarak paylaşıldı. Bu, merkezi otoritelerin yetersiz kaldığı anda sivil toplumun inisiyatif alarak kamusal söylem ve eylemi nasıl şekillendirdiğinin çarpıcı bir örneğiydi.

Bir başka örnek (Geleneksel Medyaya Denetim): Bir TV programında veya haber sitesinde yer alan yanlış bir bilgi, eksik bir bağlam, sosyal medyada saniyeler içinde binlerce kullanıcı tarafından teyit edilerek veya düzeltilerek ("fact-checking") ortaya konabiliyor. Bu, medya kuruluşlarını daha hesap verebilir olmaya zorlayan bir kamu denetimi işlevi görüyor.

Parçalanan Gerçeklik ve Zehirli Söylem (Olumsuz Etkiler)

Ancak bu gücün karanlık bir yüzü var. Sosyal medya algoritmaları, temel olarak dikkatimizi çekmek ve platformda tutmak üzerine kurulu. Bu da bizi bize benzeyenlere, bizi onaylayan fikirlere daha çok maruz bırakarak "yankı odaları" (echo chambers) ve "fil balonları" (filter bubbles) oluşturuyor. Karşıt görüşler bu balonların dışında kalıyor ve kamusal diyalog, monologlara dönüşüyor.

Örneğin Siyasi Kutuplaşma: Seçim dönemlerinde, sosyal medya zaman çizelgeleri adeta paralel evrenlere dönüşür. Aynı olay, tamamen zıt iki bakış açısıyla ve duygu yüklü dilde (#HaklılığımızınKanıtı / #YalanMakinası gibi hashtag'lerle) servis edilir. Bu, tartışmayı derinleştirmek yerine tarafları kendi siperlerine hapseder ve toplumsal kutuplaşmayı derinleştirir. Ya da Dezenformasyon (Yanlış Bilgi) Salgını: Sağlık krizlerinde (COVID-19 döneminde aşılar hakkındaki asılsız iddialar), doğal afetlerde (deprem sonrası "uzman" kisvesi altında yapılan yanlış tahminler veya yardım konvoyları hakkında çıkan asılsız haberler) sosyal medya, yanlış bilginin yangın gibi yayılmasına aracı olabiliyor. Bu, kamusal sağlığı ve güvenliği doğrudan tehdit eder.

Bir başka tehlikeli örnek ise Trol Orduları ve Nefret Söylemi: Anonim veya organize hesaplar ("troller"), siyasi rakipleri, belirli etnik veya sosyal grupları hedef alan sistematik bir nefret ve aşağılama kampanyası yürütebiliyor. Bu zehirli söylem, kamusal alanı insan onuruna aykırı bir arenaya çevirir ve normalleşen nefret dili, şiddeti teşvik edebilir. Bir sporcunun maçtaki hatası sonrası ırkçı ve aşağılayıcı mesajlara maruz kalması veya bir siyasetçinin ailesine yönelik organize hakaret kampanyaları, bu durumun acı örnekleridir.

Sonuç ve Çözüm Arayışları

Sosyal medya, ne başlı başına bir demokrasi meleği ne de mutlak bir kaos şeytanıdır. O, yansıttığı toplum gibi karmaşık bir aynadır. Kamusal söylemi hem daha katılımcı ve şeffaf hem de daha kutuplaşmış ve kırılgan hale getiren bu ikili yapıyı yönetmek, artık dijital çağın en büyük sınavlarından biri.

Birey olarak çözüm, eleştirel düşünme becerilerimizi geliştirmekten, doğrulanmamış bilgiyi paylaşmamaktan ve algoritmik balonlarımızın dışına çıkmaya cesaret etmekten geçiyor. Bir toplum olarak ise, dijital okuryazarlığın eğitim müfredatının temel parçası haline getirilmesi, platformların şeffaf ve sorumlu davranmaya zorlanması ve yapıcı diyaloğu teşvik eden sivil dijital alanların oluşturulması elzem. Kamusal sözün değeri, onun ne kadar hızlı yayıldığında değil, neyi ne kadar derinleştirdiğindedir. Sanal sahneyi, hakikatin ve insanlığın sesini yükselten bir kürsüye dönüştürmek ise hepimizin ortak sorumluluğundadır.

Sevgiyle kalınız