BİR İHYACI VE FİLOZOF OLARAK MUHAMMED İKBAL (1877-1938) 1.
Mustafa ÇATLI 28-05-2017
Pakistan da İslam düşüncesinin en önemli temsilcilerinden biri olan Muhammed İkbal İskoç Misyon lisesini 1893 yılında bitirdikten sonra, aynı lisenin yüksek okuluna devam eder. 1895 yılında Lahor’a gidip hukuk ve felsefe eğitimi alır. 1905 yılında Cambridge’ye giderek felsefe alanında yüksek lisans ardından Münih’te Fritz Hammel danışmanlığında İran’da metafiziğin gelişimi adlı çalışmasıyla felsefe doktorası aldı. 1908 de Lahor’a dönerek bir süre avukatlık ve öğretmenlik yaptı. 1922 yılında İngiliz yönetimi kendisine (Sir) unvanı vermiş ise de, o bu unvanı kullanmadı.
Kendini İslam dünyasının içinde bulunduğu olumsuz duruma çare aramaya yönetti, ona göre batı ilim ve medeniyetine Müslüman âlimlerin çok katkısı olmuştur. Bu yüzden bu bilim ve medeniyeti İslam dünyasına getirmek bir bakıma kendi mirasımıza sahip çıkmaktır.
İkbal, çağdaş İslam düşünürleri gibi İslam dünyasındaki durağanlık, geri kalmışlık ve Müslümanların içinde bulundukları kötü durumdan kurtulmanın yolunu bir İslam Rönesans’ından geçtiğini düşünmektedir. Felsefeyi bir teori, dini ise bir hayat tarzı olarak gören ikbal, bu bağlamda İslamiyet’i hem bir doktrin, hem bir duygu hem de bir eylem olarak nitelemiştir. İslam tarihinde bu üç özelliğin bir ara da düşünülmediği için hata edildiğini ifade eden ikbal, mutezile ve filozofların doktrini, sufilerin duyguyu, fakihlerin ise eylemi öne çıkardıklarını dile getirmektedir. 7 konferanstan oluşan İslam da dini düşüncenin yeniden doğuşu adlı eserinde geleneksel dini yapının tahlil ve tenkidi yapılarak, tefekkürün gelişmesi ışığında yeniden inşasını önerir. Müslümanların uyanışı için mücadele veren ikbal eserlerinde felsefe, toplum ve düşünce alanında İslam da dini düşüncenin yeniden yapılandırılmasını savunmuştur. İkbal ve Mevlana üzerine çalışmalarıyla tanınan Annemarie Sehimmel İkbal’i şöyle tanımlar: Ruhun üç sahasına, Hint, İslam ve batı dünyasına mensup Peygamberane bir şair ve filozof; çocukça değil mertçe, erkekçe, cengâverce yanıp tutuşan bir imanın, Allah’ı bulma ve dünyayı fethetme yönünde son nefese kadar verilmiş bir mücadelenin adamı. Temel edebi metinleri Göthe ve Dante gibi batılı markalara ve onların klasik metinlerine göndermelerle dolu bir sanatkâr.
Şeriatiye göre: İkbal, İslam kültürü tarlasının afete uğradığı, sömürgeciliğin kök söktüren selinin ve tufanının birden bire batıdan üzerine sökün ettiği ve felaket zede çiftçilerin uykuda olduğu bir çağda ortaya çıkmış son yüzyılın reformcusu, bir mektep ve bir ideoloji.
İkbal İslam milletlerinin durumu hakkında ve ne yapmalı sorusuna cevap olarak: İslam’a dönmelidirler. Batıyı hayranlıkla niteleyen Müslüman haklar için Türk, İranlı ve Arap hepsi Avrupa mestleri, herkesin boğazında Avrupa’nın tuzak yemi var. Şark garbın emperyalizminden dolayı harap olmuş, kominizim ise dinin ve milletin kuvvetini alıp götürmüştür der.
İslami ideale ulaşabilmek için dini ve sosyal mezhepçilikten ve ayrılıkçılıktan uzak durulmasının gerektiğini belirtir. İslam tek ve parçalanamaz bir bütündür. İslam da bir mezhepçilik taassubu Müslümanları birbirine düşürecek bir Vehhabilik, bir Şiilik, bir Mirzaçılık, bir Sünnilik anlayışına yer yoktur. Hakikatin bizatihi kendisinin tehlikede olduğu zaman, hakikatin yorumları uğruna birebirimizle savaşamayız. Bırakalım herkes Müslüman ümmetin muazzam hakikat sarayına kendilerince, kendi çaplarınca katkılarını yapsınlar.
Ona göre içtihat yetkisi bireysel müçtehitlerden alınıp “ İslam yasama meclislerine” devredilmelidir. Ulema bu meclislerin önemli bir kısmını oluşturmalı ve bunun da sağlıklı işlemesi için var olan hukuk eğitimi sistemi yeniden İslami hale getirilmelidir. İslam hukukunu yeniden kurmalı ve İslam dirilişini de bu yolla gerçekleştirmelidir.